İnsan Neye Benzer?
Bir gün güle benzer; yaşlandıkça solar, soldukça neşesi hüzne döner. Bir gül, nehre benzer; uzadıkça baş edilmesi zorlaşır. Bir nehir insana benzer; sınırları içinde kalmalıdır, sınırlarını aşması felakettir. Bir insan ağaca benzer; yaşlandıkça kökleri uzar, kökleri ne kadar uzarsa dünyaya o kadar bağlanır. Bir ağaç yıldıza benzer; dünyaya tepeden baktıkça neşelenir. Bir yıldız ateşböceğine benzer; yalnızca geceleri fark edilir. Bir ateş böceği kalbe benzer; bir yanar, bir söner. Bir kalp cama benzer; kırıldığında etrafa yayılan parçalarının ıslak, tuzlu ve hıçkırıkla karışık sesini duyabilirsiniz. Cam insana benzer; ne kadar temizse fark edilmesi o kadar zordur. Bir insan sana benzer, bir insan bana benzer, bir insan, oyun bahçesinde üstü başı kirli, içi tertemiz küçük çocuğa benzer.
Bu çocuk çiçeğe benzer, bulunduğu yeri
renklendirir. Bir çiçek müziğe benzer, sizi büyüleyebilir veya sizi
zehirleyebilir. Müzik dağa benzer, tırmananları düyanın en yükseğine
çıkarabilir. Bir dağ denize benzer, ne kadar uçsuz bucaksız görünüyorsa o kadar
tehlikelidir. Deniz bülbüle benzer, sesinde huzur vardır. Bir bülbül insana
benzer, acı çekmeden aşkın ne olduğunu anlayamaz. Bir insan sana benzer
(etrafına bakma “sana” diyorum), bir başkasının yüzünde güller açar, bir diğeri
ağlar. Oyun bahçesine her yaz gelişinde yüzü gülen büyük çocuğun içindeki küçük
çocuğun suratı asılır. Çünkü her bir yazın onu istemediği halde biraz daha
büyüteceğini bilir. Bu yazın tam ortasında büyük çocuğun doğum günü
kutlanırken, küçük çocuk aslında bilir: İnsan doğduğunda ölmeye başlar.
Ölüm hava durumuna benzer; asla tahmin edemezsiniz. Yağmur gökten yavaş yavaş değil, hızla ve bağırarak düşer, “pıt” burnumun üzerine, “pıt” dökülen saçlarımı aşıp kafa derimin tam üzerine, yaprakların üzerine, çatıların, kuşların, kedilerin, köpeklerin ve toprağın üzerine, “pıt” düşer. Küçük çocuk yağmurda ıslanmayı sever, büyük çocuk şemsiyeyi her açışında içindeki sıkıntının bozuk havadan olduğunu düşünür, yüzü asık küçük çocuğu unutmuştur. Hafıza bir gül bahçesine benzer; renkli anıları solduğunda boş bir tarladan farkı kalmaz. Küçük çocuğu hafızası yaşatır, bir kokuyla içi ısınır, bir sesle tüyleri ürperir, bir görüntü filmi başa sarar; yıllar öncesine gider, kahkahalar yanaklarını acıtır, gözyaşlarının tuzunu dudaklarında hisseder, sanki dünmüş gibi. İçi burulur, anlar, geçmiş, sadece geçmişte yaşar.